Tezer Aktay
Dahmer
İnsanoğlu yaratılış gereği hep en haklı olduğunu, en doğrusunu bildiğini düşünür. En mütevazi ve aklı ile hareket edebilen insan bile diğerlerinden "bir tık" önde ve üstün olduğunu düşünür. Seri katil yapımlarında ve Dahmer'de yaşadığımız en büyük problem bu. Bir filmi izlerken dünyanın en kötü karakteri bile olsa artık hikayeye onun gözünden bakıyorsundur, onun yerine koymuşsundur kendini. Bilinçaltında "aslında şundan dolayı böyle vahşi", "Seri katil oldu ama babasının hiç mi suçu yoktu" gibi elimizdeki kötü karakteri yumuşatmaya çalışırız. Böyle olunca da artık "canavar" kelimesi sadece yapımın isimde kalıyor. Serinin en büyük sıkıntısı bu. Gelmiş geçmis en büyük sosyopatlardan birini izlerken öyle 3-4 sahne görüyorsun ki neredeyse içinden "ay yazıkkk" diyesin geliyor. Bu elimizde değil. Kötü biri olduğumuz için veya biz de cani olduğumuz için değil. Film sanatının büyüsü bu.
Ve maalesef bu büyüye kapılıp gerçeklikten çok uzaklaşan, az düşünebilen insanlar bu hikayelerin gereçeğe dayandığını unutup ağır saçmalayabiliyorlar. Düşünsene baban yıllarca amcanın nasıl katledildiğini anlatmış sana ağlaya ağlaya. Bir gün Netflix bir belgesel yapıyor. Gittiğin Cadılar Bayramı partisinde herkes amcanın katili gibi giyinmiş. TikTok akıl almaz saçma cosplay ve akım videoları dolmuş. Ne kadar üzücü. "İnanılmaz tatlı çocuk. Keşke beni kaçırsa" şeklinde tivitler gördü bu gözler. Akıl alır gibi değil.
1978 ve 1991 yılları arasında Milwaukee'de çoğunluğu etnik kökeni farklı olan 20 küsür genç erkeği katlediyor bu kişi. Hani maçlardan önce şey derler ya "Hava güzel, saha güzel, tribünler dolu. Her şey futbol için çok müsait." diye. Bu olayda da her şey kötülük için o kadar müsaitmiş ki. Gelmiş geçmiş en kötülerden biri Amerika'nın en kötü anına denk gelmiş. Dahmer'in elinden kaçan, sorulan sorulara cevap veremeyen, reşit olmadığı gözle görülen, üzerinde kimliği olmayan bir çocuğu bu adama sırf "eli yüzü düzgün" ve "beyaz" diye teslim ediyorlar. Kim uğraşsın ki Asya'dan güç bela gelmiş çekik gözlü ile? Bu durum da gerçekten rahat rahat at koşturmasını sağlıyor canavarımızın. Diğer "ünlü (!)" seri katiller gibi beyaz üniversiteli genç kadınları veya sosyal statüsü yüksek beyaz genç erkekleri öldürseydi acaba yine böyle her şey olup bittikten sonra, elinden kaçamayı başaran biri sayesinde tesadüfen mi öğrenirdik yaptıklarını bu adamın?
Seride iki karaktere çok üzüldüm. Birincisi Glenda. Allah'ım. Ekranı ısıracaktım hırstan. O kadınla bir söyleşi yapılmasını çok isterdim. Göz göre göre, fark ede ede yan dairende sürekli birilerinin ölmesi, her çabanın boşa çıkması ve elinden hiçbir şey gelmemesi büyük sarsıntı yaşatmış olsa gerek psikolojik olarak. Nasıl topladı ileride çok merak ediyorum. Veya toplayabildi mi?
Diğeri ise Tony. Ah be Tony. Ah be minik kuşum. Irkçılığın zirvede olduğu yıllarda Amerika'da hem siyahi olmak, hem sağır ve dilsiz olmak, hem eşcinsel olmak, hem gerçek aşkı aramak, hem de elinle koymuş gibi Jeffrey'e denk gelmek... Hayat bir simülasyonsa eğer, gerçekten en zoru seçip açmış kendisi. Bu bölümün bir diğer etkileyici tarafı ise aslında iki aynı kişinin izlediği farklı yolları görmemiz. Bir Star Wars filmi içinde aydınlık tarafı seçen ve karanlık tarafı seçen iki karakter gibiydiler. Biri sağır ve dilsiz olduğu için fiziksel olarak toplum tarafından dışlanıyor, diğeri psikolojik olarak farklı olduğu için. Biri bu dışlanma ile savaşabilecek kadar güçlü ve iyimser, diğeri ise.. Malum kalp falan kızartıp yiyor. Bu yüzden en çok bu karakterde git gel yaşıyor canavarımız. Tek "basitçe" işlemediği cinayetin Tony olduğunu düşünüyorum. İç sesi ile çok savaşıyor, çelişiyor ve deniyor. Ama diğer kurbanlardan ziyade Tony'i histeri yüzünden değil, yalnız kalma korkusundan dolayı öldürüyor. Geri dönmeyeceğinden korkuyor. Onun gibi kimseyle bir daha bar kuramayacağından ve anlaşılamayacağından. İlk defa aynı sona farklı bir duygu ve psikolojik durum ile ulaşıyor.
Şimdi gelelim Jeff'e.
İlaç bağımlısı bir annenin tutarsız tavırları yüzünden mi böyle oldu? Yoksa annesinin gebeyken aldığı ilaçlar gerçekten onu biyolojik olarak doğuştan "anormal" mi yaptı? Veya yoğurulmaya hazır bir hamur gibi taptaze beyni olan bir çocuğa hayvan otopsisi yaptıran babası mı? Veya kendi olamaması mı? Normların içine sıkışmaya çalıştığı için mi böyle oldu? Dergiden kadın fotoğraflarına bakarak mastürbasyon yapmaya çalışıp becerememesi çok güzel açıklıyor bu sahne aslında "normal" biri olmaya çalıştığını ama başaramadığını. Ya da saf bir yalnızlık mı onu bu hale getirdi? Hiç arkadaşının olmaması. Alabildiğine yalnızlık, simsiyah bir ruh. Çocuk yaşta öğretmeninden bile "kazık" yiyerek büyüyen, yalnız, hiç sevildiğini hissetmemiş bir çocuk olması mı onu bu hale getiren?
Ve final. 8 Milyar insan var. Herkes farklı bir his, düşünce ile izlemiştir. Biliyorum. Ama o finalde "OHHHHHHH" diye bağırdım. Gerçekten çivi çiviyi söküyor, psikolojik rahatsızlıkları market listesi gibi upuzun olan bu arkadaşımızın fişini yine Tanrı ve İsa'dan mesajlar aldığını düşünen, psikolojik rahatsızlıkları olan başka bir psikopatımız çekiyor.
Peki biz bu seri katil filmlerini, serilerini, belgesellerini neden bu kadar seviyoruz? Bir canavar nasıl oluyor da haftalarca dünya genelinde zirvede kalıyor? Bastırılmış duygularımız olduğu ve içimizdeki canavarları çıkaramadığımız için mi izliyoruz? Bilinçaltımızda keyif alarak? Yoksa sadece bu artık "tarihi" bir olay ve "tarihi" bir kişi olduğu için mi? Bir Hitler belgeselinden farkı olmayarak? Umarım cevap ikinci şıktır. Ama bence ilk şık.