Geekyapar! kanalında her Perşembe günü yayınlanan muhabbet temalı video serisiydi Dedeler Sofrası. Bir şeyler yiyerek, atıştırarak muhabbet ediyordu dört dedemiz. Sonraları bu konsept tuttu. Kendi bir Youtube kanalı oldu. Şu an her Cuma kendi kanallarında, kendilerine has mizahları ile sohbet ediyorlar. Artık pek de yutuş festivali olmuyor, bir şeyler atıştırılmıyor. Bildiğim kadarıyla Barış Kıralioğlu kelepçe yönetmi ile, Can Türkdoğan spor ve rejim ile oldukça güzel kilo verdiler. Üzerlerinden iki damacana Erikli su attılar. Ömercan Güldal ve Cevdet Canver'de de bir incelme söz konusu. Bu arada esas infoyu vermeyi unuttum. Bu dedeler Barış Kıralioğlu, Can Türkdoğan, Ömercan Güldal, Cevdet Canver.
Buraya kadar her şey süper. Ben de çoğu Dedeler Sofrası sever gibi her Cuma 7-8 sularında akşam yemeğimi Dedeler izleyerek yiyorum. Çok da seviyorum.
Fakat dostlar bir iki yapıcı eleştirim olacak. Dün akşam ben kendilerini ilk defa canlı izleme şansını buldum. IF Beşiktaş'ta oldu gösteri.(08.08.2020). Hazırsanız başlıyorum. Biraz da dost acı söylesin.
Öncelikle Biletix'de şunu farkediyoruz: Tek kişilik bilet satışı yok. Yalnızsan evde ağlayarak günlüğüne yaz isteniyor. Ya bir arkadaşını ikna edeceksin ya da Geekyapar postlarının altında "Yok mu gelen. Biletim var." yapacaksın. Ve bir bilet 99 Liraydı yanlış hatırlamıyorsam. İki kişi 200 TL. IF Besiktaş pek de ucuz bir yer değil. 200 TL bilet birası, çerezi, ulaşımı derken total 500 Lira gider var gece. Şanslıysan ve sana eşlik eden kişi ile hesabı bölüşüyorsan kelle başı 250 TL.
Şimdi biliyorum. Bu bir sohbet programı. Doğaçlama gelişen bir sohbet programı. Ama insanlara "biz Youtube'da yaptığımız bu şeyi sahnede yapıyoruz ve bunun için sizin 250 TL'nizi alacağız diyorsanız benim 8 Ağustos gecesi gördüklerimden çok daha fazlasına ihtiyaç var ne yazık ki. Bununla ilgili Barış Kıralioğlu'nun gösteri esnasında sahnede şöyle bir yorumu oldu: "Ekşisözlük'te okudum. Biri Youtube'da yaptıkları şeyin aynısını yapıyorlar demiş. Ne bekliyordu ki? Yanan çember alevlerinin arasından atlayarak geçmemizi heralde?"
Tabi ki kimse yanan çemberlerin içine hoplamasın. Fakat insanlara "sahne gösterisi" bileti satıyorsan 99 liradan kendilerini bir tık "Premium" hissettirmek zorundasın.
"E dalyo o kadar biliyorsan anlat. Nasıl olacakmış bu premium hissi?" diyorsanız eğer naçizane iki yolu olduğunu düşünüyorum.
Birincisi interaktif. Benim yaşım var. Genç bir arkadaş değilim. 89'luyum. Genelde çok genç arkadaşlar vardı. Ve belli ki bu insanların hayatında çok özel yere sahip Dedeler. Güzel ve yoğun bir interaktif iletişim bu genç arkadaşların kendilerini son derece özel, mutlu ve premium hissetmelerine yeter.
İnteraktif derken son 15 dakikadaki "var mı sorusu olan?" kısmını demiyorum. Daha bir iletişim, daha bir akışın içinde olma gibi. Konuşanlar programının konseptinin o olduğunun farkındayım. Tabi ki o şekilde olamaz ama aklıma derdimi anlatabilecek en iyi örnek o geldi. "Aramızda hostes var mı?" gibi basit bir soru interaktifi değil de 1-2 dakikalık tatlı bir iletişim çok daha şık olurdu.
İkinci naçizane aklıma gelen öneri kurgu, akış, hazırlık. Dedeler Sofrası'nın olayını random sohbet ve doğaçlama olduğunu biliyorum. Ama canlı Dedeler Sofrası'nda önceden hazırlanmış bir kurgu, akış üzerinden gidilebilir. Her şey daha net ve akıcı olur. Tabi ki bir metinle çıkılmaz ama ilk on dakika bunu konuşuyoruz, sonra buna geçiyoruz, bunu şu kadardan az konuşmamalı, bunu bu kadar uzatmamalıyız gibi kaba hatlar çıkarılabilir.
Sahneyi ilk gördüğümde gitar, aksesuar görünce açıkçası bir beklenti içine girmiştim. Ama o gitar neden çıktı, ne çaldı, ne anlamı vardı, o neydi öyle? Biz ne yaşadık? Dünyanın en anlamsız şeyiydi. Aynı anda iki flüt çalmak mı? Evet şaka için yapıldığı tabi ki belli ama. Bu neydi? Nasıl bir değer kattı gösteriye?
Haberler köşesinde örneğin dört tane iç karartıcı yangın haberini izledik. Mizah gösterisinde. (!)
Şahan'a Recep Abi diyen adamın story'sini bilmeyenler asla bir şey anlamadı. Hoparlörden gelen rüzgar sesi duyuldu ve Can Türkdoğan "ya bu da anlaşılmadı ama işte burada Şahan'a Recep Abi" diyolar "KEH KEH KEH" dedi.
Hazırlıktan, kurgudan, akıştan kastım biraz da bu. Ve üzerine 2 saniye konuşulmadı. Bunun ufak çaplı bir provası yapılsa "aaa burada ses bok gibi çıkıyor kimse bir şey anlamayacak galiba?" dense mesela. Revize edilse.
Haberler kısmında ufak bir Okan Bayülgen / Medya arkası yapılmaya çalışılmış ama yani hakikaten anlamsızdı. Gazete haberinde yazan satırları sesli okudular. Biz de güldük. Bu.
Dediğim gibi tabi ki metin ezberlenmez. Ama programdan önce dört kişi bir araya gelse bu görseli açsa. "Abi sen buradan şöyle bir kanal açarsın, ben buradan o konuya zıplarım. O konuya zıplayana kadar olan sürede bu haberle ilgili şakalarımızı yaparız" diye konuşsa. Yani çok anlamsızdı. Ne bileyim.
Ya canlı performansa alışkın olmadıkları için ya da teknik bir arızadan dolayı bilemiyorum sesleri program boyunca patladı. Kalitesiz beatbox dinliyor gibi olduk.
Neyse aşırı gömdüm. Yanlış anlaşılmasın. Güldük eğlendik. İyi ki varlar. Seviyoruz da. Ama en özet ve yalın derdim şu: Bir insana ortalama 250 tl harcatıp onu sahneye çağırıyorsan eğer bir tık Youtube'dan farklı bir şeyler vermek zorundasın diye düşünüyorum.
Sonda çay atma oyunları ve Can Türkdoğan ile Ömercan Güldal'ın "dayak hatırası" en güldüğüm anlar oldu.
O zaman size veda ediyor ve yapıştırıyorum puanı. 5/10
Sevgiler, saygılar.
Comments